21. yüzyılın sonunda özgürlük kisvesi altında vahşi kapitalizm dünyanın en ücra köşelerine bile yayılmıştı. Artık dünya üzerindeki her şeyin bir parasal karşılığı vardı. Paran varsa kral paran yoksa bir hiçtin. İnsanlar üzerinde söz sahibi olmak için yeterli paraya sahip olmak yetiyordu.

Böyle bir dünyada insanların da paraya olan takıntıları artmış ahlak ve diğer insani değerler tamamen satılığa çıkarılmıştı. Refah ve güç zengin bir grup insan tarafından ele geçirilmiş nüfusun büyük çoğunluğu açlık ve farkirlikle mücadele eder olmuştu.


Günün birinde şehrin tam orta yerinde büyük bir patlama oldu. Açlık ve fakirlikten harap olmuş halk umutsuz bir şekilde isyana başladı. Yılların biriken nefreti isyan dalgaları halinde sokaklardan taşarken polis kuvvetlerinin olaylara müdahalesi yüzünden şehir cesetlerle dolmaya başladı.

Olayın ardından zenginler kendilerini ve servetlerini korumak için polis kuvvetlerini satın alarak isyancıları susturmaya ve uzaklaştırmaya çalıştırlar. Birleşerek çete gruplarını oluşturan isyancılar bunlara karşılık olarak bombalama kaçırma ve suikaste dayalı vahşet ve nefret eylemleri sergilemeye başladılar.

Her iki tarafında kaderini belirleyecek olan ikinci Sokak Savaşları başlamak üzereydi.